İBN-İ SİNA: Dünya Tıbbına Yön Veren Tabip
Bilim ve tabâbet dünyasının semasında bir güneş gibi parlayan Müslüman Türk bilgini İbn-i Sînâ (980-1037), Buhârâ´ya bağlı Afşan’da doğdu. O, tarihin en büyük tıp allâmesidir. Esas adı Ebû Ali el Hüseyin, babası Abdullah bin Sinan, annesi Sitare Hanım´dır. Tahsil çağına geldiğinde birçok bilim dalında bilgi sahibi olmuş, edebiyat ilimlerini iyice kavramıştı. 18 yaşına kadar ara vermeden çalıştı. Çağının bütün ilimlerini nasıl elde ettiğini kendisinden dinleyelim:
5-6 yaşlarımda babamla Buhâra´ya geldik. 10 yaşımda Kur’ân’ın hıfzını bitirdim. Daha sonra muhtelif hocalardan fıkıh, kelâm ve matematik okudum. O yıllarda Buhârâ´ya "Nâtilî" adında bir bilgin gelmişti. Babam bu zâtı evimize dâvet etti. Ondan felsefe ve matematik öğrendim. Bu arada tıp da öğreniyor, nazarî bilgimi hastalar üzerinde incelemelerle tamamlıyordum. Kitap okumaktan çok deney ve gözlemlerden faydalandım. 18
yaşıma kadar bu şekilde ara vermeden çalıştım. Geceleri de okumak ve yazmakla meşgul oluyordum. Uyku bastıracak olsa bir bardak birşey içer, uykuyu dağıtırdım. Çok defa uyandığımda, önceden halledemediğim bazı şeylerin uykuda halledilmiş olduğunu görürdüm.
Daha sonra metafizikle uğraşmaya başladım. Bu konuda Aristo’nun kitabını belki kırk defa okudum ama anlamadım; ümitsizliğe düştüm. Bir gün açık artırmayla bir kitap satılıyordu. Dellâl bu eseri almamı tavsiye etti. Bu, Fârâbî’nin bir türlü çözemediğim metafizikle ilgili kitabıydı. Almak istemedim. Dellâl, almam için ısrar etti. Aldım; eve gelip okuyunca o güne kadar bir türlü anlayamadığım metafiziği tamamen kavradım. Buna çok sevindim; Allah’a (cc) şükredip secdeye kapandım, fakirlere sadaka dağıttım.
İlim dünyasının şeyhi, yani "üstad"ı olan İbni Sînâ, Batı ansiklopedi sözlüklerinde "tabipler sultanı" diye tanıtılır. Ünlü bilgin, hasta Buhârâ hükümdarı Mansur´u tedâvi edince, hükümdar onu saray kütüphanesi müdürlüğüne tayin etti. Orada değerli kitaplardan faydalandı. Neticede ilimde, tecrübede zirveleri tuttu. Sâmânîler yıkılınca Harzemîlerin himayesine girdi.
Daha sonra şifâ arayan Hemedan emirini tedâvi etti, hükümdar da onu vezir yaptı. Fakat askerî icraatını tenkit ettiği için hapsedildi, evi yağmalandı ve öldürülmek istendi. O da bir fırsatta kaçıp eczacı bir dostunun evinde saklandı. Gizlice kaçmak isterken yakalanıp tekrar hapse alındı. Aylar süren hapis hayatında en meşhur eserleri Kanun fi’t-Tıb’bın birinci cildiyle, "El-Hidâye fi’l-Hikme"sini yazdı.
Sonra tebdil-i kıyafetle İsfehan’a kaçtı. Orada Büveyhî emiri Adüddevle’nin yanında çok îtibar gördü ve sarayda yapılan bilginler toplantısının yöneticiliğine getirildi. Bunca sıkıntılara rağmen ilmin hemen her dalında âbide eserler verdi. Halbuki bu ilimlerin yalnız bir tanesi bile insan ömrünü dolduracak mahiyettedir. Şaşırtıcı ve hayret vericidir.
Ünlü bilgin anlamakta zorlandığı metafizik konularda kendisine yardımcı olması için Yüce Allah’a (cc) dua ederdi. Karşılaştığı bir güçlüğü yendiği zaman da Mevlâ´ya şükrünü ifade etmek üzere secdelere kapanıyor, namaz kılıyor ve sadakalar dağıtıyordu. Çalışmalarında gözlem ve deneylere önem verirdi. İlmin enginliği ve sonsuzluğu konusundaki şu sözü meşhurdur:
"Bildim ve anladım ki, hiçbir şey bilinmemiş ve hiçbir şey anlaşılmamıştır."
İlmî Keşifleri
Tıp tarihi, nice hastalığın teşhis metodunu İbn-i Sînâ’ya borçludur. Kanın vücutta gıda taşıyıcı olduğu, kan dolaşımı, kalbin karıncık ve kapakçık sistemi, şeker hastalığında idrardaki şeker tespiti... Ameliyatlarda şiddetli ağrıları dindirmek için afyon ve sâir maddelerden uyuşturucu ilaç elde edilmesi, bağırsak parazitinden meydana
gelen hastalığın keşfi... O gün adı dahi bilinmeyen gaz bombalarından korunma yollarının bulunması gibi birçok keşifler yapmış ve ilim dünyasına öncülük etmiştir.
Suda ve havada bulaşıcı hastalıkları yayan küçük organizmalar bulunduğu teorisini ortaya atan; bel kemiğine ait düzensiz teşekküllerin düzeltilmesi ve cıvayla tedâvi usûlünü ortaya koyan; havayı zararlı maddelerden temizleme fikrini Pastör’den çok önce bulan; içme sularını temizleme, ilk filtre fikri, suyun mikroplardan arıtılması için imbikten geçirme, kaynatma gibi modern usûlü ilk defa uygulayan İbn-i Sînâ’dır.
İbn-i Sînâ, çağımızdan 9 asır önce dağ ve taşların teşekkülünü izah etmiş, çağının çok ilerisinde, jeoloji konusunda buluşlar yapmış ve "jeolojinin babası" unvanını almıştır. Tıbbı ilmî temeller üzerine oturttu. Yüz felcinin merkezî ve mahallî sebeplerini belirtti, damar içi şırınga ve buz torbasını ilk o uyguladı. Bugün Batı eczacılığına mal edilen 780 ilacı "Kanun" adlı eserinde tespit etmiş, ilaçla tedâvinin rûhî tedaviyle desteklenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. "Biz en iyi tedâvinin hastanın zihnî ve rûhî kuvvetlerini takviye eden, cesaretini artıran, muhitini güzel ve hoşa giden tarzda tertipleyen, müzik dinleten, onu sevdiği kimselerle bir araya getiren tedâvi şekli olduğunu düşünmeye mecburuz" demektedir.
İbn-i Sînâ’ya göre doktorluk: Hayatın normal akışını köstekleyen bir engeli ortadan kaldırmadır. Hekimlik: Sıhhati koruma ve kaybolduğunda onu bulma sanatıdır. Tıp ilmi: İnsan vücudunun sağlık ve hastalığını konu alan; sağlığın devamı, hastalığın tedavisi için uygun metotlar uygulayan bir ilimdir. İbn-i Sînâ çok dindar ve cömert bir bilgindi; bütün varını Hak yoluna sarfederdi. Buna rağmen ömrünü, kâh ilmin kadrini bilen Sâmânî hükümdarları sarayında, kâh düşürüldüğü hapishânelerde, kâh dostlarının evinde saklanarak geçirdi.
Nihayet çileli hayatının en verimli çağı 57 yaşında vefat etti. Tabipler pîrinin kısacık hayatında birbirinden farklı bilim dallarında, her biri o bilim tarihinde bir dönüm noktası olacak muazzam eserleri hayatına nasıl sığdırdığı akılları zorlayan bir sorudur.
Eserleri
İbn-i Sînâ’nın kitapları 8 asır Batı üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu. Ama bunları ya devletin yoğun işleri arasında, ya hapishanenin gam yüklü gün ve gecelerinde yazıldı.
Kanun Fi’t-Tıb: 1 milyon kelimelik 5 ciltli dev bir tıp ansiklopedisidir. Tıpla ilgili hemen her konuda yeterli bilgi vermiştir. Bu yüzden dünya tıp eğitimine asırlarca hâkim oldu. Kanun’daki tıbbî bilgilerin çoğu bugün de geçerliliğini korumaktadır.
Batı’da "tıbbın İncil’i" diye şöhret bulan Kanun, Lâtin’ceye tercüme edilmiş ve kırka yakın baskısı yapılmıştır. Eser hakkında Sigrid Hunke şöyle demiştir: "İslâm tabâbetinin en meşhur eserleri bizzat Sultânî Kitap´la büyük âlimlerin kitapları, İbn-i Sînâ’nın Kanun´u önünde solarlar. Onun bu eseri Doğu ve Batı´da asırlar boyu tıp tarihinde benzerine rastlanmaz derecede muazzam tesir meydana getirdi" der. 12. asırda Lâtince´ye tercüme edilen Kânun, Galen´i devirdi, Râzî’yi tahtından indirdi. 17. asrın sonlarına kadar Monpiller ve Louvain üniversitelerinde okutulan mecbûrî ders kitabı oldu. Defalarca Batı dillerine çevrilen ve dünyada en çok okutulan tıp kitabıdır.
Eş-şifâ: İbn-i Sînâ’nın en büyük ve en sistemli eseridir. Mantık, fizik, metafizik, ilahiyat, ekonomi, siyaset ve mûsikîden bahseden 18 ciltlik muazzam bir eserdir.
Kanun: Bedenî ve ruhî hastalıkları tedavî ve şifa kitabıdır. Kanun da Şifa gibi asırlar boyu Batı´da ders kitabı olarak okutuldu.
El-Hidâye fi’l-Hikme: Metafizik, tabiî ilimler ve mantıktan bahseder. En çok şerhi yazılan eserlerdendir.
El-İşârât ve’t-Tembîhât: Tabipler pîrinin hayatının sonlarına doğru felsefî sisteminde yaptığı düzeltmelere yer verir.
Sağlığı Korumakla İlgili Sözleri
* Her hastalığı yapan bir kurttur. Yazık ki onu görecek elimizde âlet yoktur. (Mikroskop)
* Hazmolunmadan önce yenen yemek üzerine tekrar yemek yemekten sakın!
* Çok gerekli olmadıkça ilaç kullanma!
* Bütün hastalıklar esasen yenilen ve içilen şeylerden ileri gelmektedir.
Bilim dünyasının faydalanacağı, eskimeyen, pörsümeyen eserleriyle hâlâ gönüllerde yaşamakta olan bu dâhî bilginin kitapları, yeni araştırmacı bilginler beklemektedir. Çünkü hâlâ ondan öğreneceğimiz çok şey var.
Nice keşiflerde ve ilimlerin temelinde imzası bulunan İbn-i Sînâ’ya okul programlarında yeterince yer verilmesi, genç neslin ecdâdını tanımasına ve özüne güven duygusuyla ileriye adım atmasına vesile olacaktır.